Başkanın Mesajı 19.05.2016

19 Mayıs 2016

Dünya’da ve Türkiye’de olaylar mı gündemi belirliyor, yoksa kişiler ve kurumlar mı gündem oluşturuyor birbirine karışmış durumda… Her ikisi de doğru olsa bile; gerçek şu ki, daha çok kişiler, kurumlar ve hatta devletler kendi çıkarları doğrultusunda suni gündemler oluşturup, kamuoyunun dikkat ve ilgisini çekerek bundan ekonomik ve politik rant elde etme yarışına girmişlerdir. O nedenle gerçek gündem üzerinden yola çıkarak görüş ortaya koymak giderek zorlaşıyor. Dolayısıyla gündem çok hızlı değişse de, temelde sorunlar aynı kalıyor.

Şöyle dünyamıza bir kuşbakışı göz atalım: Siyasetin kalbi malum Suriye merkezde olmakla birlikte Ortadoğu da atıyor. Tabii ki, ABD-AB eksenli Batı dünyası ile Rusya’dan Çine uzanan Doğu arasındaki her türlü çekişme de uluslararası siyasetin rotasını belirliyor. Dolayısıyla, dünyanın gündemini oluşturan temel siyasi sorunlar da buradan ortaya çıkıyor: Terör belası, mülteci sorunu, enerji krizi…

Ayrıca, Dünyadaki ekonomik gelişmeler, finansal sistemin sorunları nelerdir? Küresel kriz son bulacak mı? Petrol ve altın fiyatları, döviz kuru nereye gidiyor? Başta işsizlik, yoksulluk ve gelir adaletsizliği olmak üzere sosyal sorunlar nasıl çözülecek? Dünya gündeminin bir başka meselesi de bunlar…

Sevgili Basisenliler,

Ülkemize geldiğimizde ise siyaset gündemin tek belirleyicisi… Türkiye belki de Cumhuriyet tarihimizin en yoğun siyasi gündemine sahne olan bir dönemden geçiyor. Yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi, iki kez yapılan genel seçimler ve yansımaları, 62. ve 63. Hükümet ve uygulamaları, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Parti Başkanlığı’ndan istifasıyla yeni AKP Genel Başkanının kuracağı 64. Hükümet, "yüksek profili-düşük profilli başbakan”, "partili cumhurbaşkanlığı-başkanlık sistemi” tartışmaları, muhalefet partilerinin olağan ve olağanüstü kurultayları, genel başkanlık krizleri gibi bitip tükenmeyen siyasi gelişmeler…

Ekonomik ve sosyal gelişmeler ise siyasetin gölgesinde kalmış durumda. Türkiye’de çalışma yaşamının sorunları için çözüm önerileri? İşsizlik sorunu ne durumda? Çalışma mevzuatı alanındaki gelişmeler nelerdir? Örneğin Mayıs başında TBMM Genel Kurulunda kabul edilen "Özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulması ve uzaktan çalışma gibi esnek çalışma modelini öngören İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, kanuni bir zemin olmadan faaliyetlerini sürdüren bu tür şirketleri denetim altına alarak istihdam piyasalarını olumlu yönde etkileyecek mi? Yoksa "taşeron uygulaması”nda olduğu gibi var olan sorunları daha da derinleştirecek?

"6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu”nda belirtilen, şimdi de Meclis gündeminde olan "İş Mahkemeleri Mahkemeleri Kanun Tasarısı Taslağı" ile getirilmek istenen"zorunlu arabuluculuk” sistemi özellikle işçi alacakları konusunda mahkemelerde birikmiş onbinlerce dosyanın sonuçlanması yönünde bir çözüm olabilecek mi? Daha önce 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile uygulanan ve başarılı olmayan "arabuluculuk sistemi” bu sefer iş mahkemeleri alanında yargının yerine ikame edilmek isteniyor. İşçi ve işveren kesimini arasında karşılıklı güven sorununun olduğu ülkemizde "zorunlu arabuluculuk” bir çözüm olabilir mi? Tasarı ile getirilmek istenen ve işçinin ücret, tazminat gibi alacaklarına ilişkin "2 yıl” olarak öngörülen "zamanaşımı süresi” ile İş Kanunumuzda yine işçi aleyhine, işveren lehine bir değişiklik mi yapılmak isteniyor? Sendikal hareketin başta örgütlenme üzerindeki engeller olmak üzere çözüm bekleyen sorunlarına çare bulunmadan, teşmil mekanizması etkin bir şekilde işletilerek toplu pazarlık sistemi güçlendirilmeden, sadece bireysel akit sistemi üzerindeki düzenlemeler sistemdeki tıkanıkları önleyebilir mi? Tartışılması gereken bütün bu konular siyasetin toz ve dumanı arasında kaybolup gitmiş durumda…

Sevgili Basisenliler,

Türkiye’nin temel sorunları yerinde duruyor iken siyaset her şeyin önüne bu kadar geçmemeli… Ama maalesef böyle bir dönemden geçiyoruz. Bu noktada başta sendikalar olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşları sorunları siyasetin gündemine taşımalı çözüm üretilmesi için baskı grubu olma işlevini yerine getirmelidir.

BASİSEN olarak bizlerin bu konuda üzerimize düşen görevleri yerine getirme çabası içerisinde olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Gerek ulusal üst örgütümüz TÜRK-İŞ ve gerekse uluslararası kardeş örgütlerle bu konuda birlikte hareket etmenin çabası içerisindeyiz.

Sevgili Basisenliler,

BASİSEN, 52 yıl önce üyesinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek, örgütlülüğü işkolumuzda genişletmek için yola çıkmıştı. Bu amaç hiçbir zaman değişmedi ve yolundan sapmadan bugünlere geldik. Örgütlenme çalışmalarımız, toplu iş sözleşmelerimiz, eğitimlerimiz ve diğer faaliyetlerimizin temel amacı hep üyelerimiz olmuştur; üyelerimizden aldığımız gücümüzü onların hak ve çıkarları için hatta tüm banka, finans ve sigorta emekçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için kullanmaya çalışıyoruz.

Bugün Sendika olarak enerjimizi üyelerimiz adına en iyi toplu iş sözleşmesini yapmak üzere yoğunlaştırmış bulunuyoruz. Amacımız geçmiş yıllarda olduğu gibi bu dönemde de üyelerimiz için en iyisini yapmaktır. Bu noktada şunu belirtmek istiyorum, bizim sendikal politikalarımızda popülizme yer yoktur. Yani üyelerimizi ve kamuoyunu aldatarak işi "imkânsızı isteme” şovuna dönüştürme gibi bir sendikacılık anlayışımız yoktur. Toplu pazarlık sürecinde işletmenin koşullarını bildiğimiz için işverenin limitini tahmin etme olanağına sahibiz. Amacımız bu limiti olabildiğince zorlayıp çıkabileceğimiz kadar üzerine çıkmaktır. Tabii ki, bunu yaparken de ücret artışını istihdam kaybı pahasına yapmaktan itinayla kaçınırız. Bu iş yılların tecrübesini gerektirir. Çok şükür ki, böyle bir tecrübe bizde var. Ve bütün kalbi duygularımla belirtmek istiyorum ki, ne yapıyorsak bu hep siz üyelerimizin mutluluğu içindir. Ve şahsım olarak, sizin onaylamayacağınıza inandığım hiçbir şeyin altına asla ve asla imzamı atmam.

Sevgili Basisenliler,

Sözlerimi yine suni gündem oluşturma konusunda sosyal medyanın gücü ve etkisi üzerinden bitirmek istiyorum.

Hepinizin bildiği gibi günümüzde sosyal medya en önemli iletişim ve etkileşim aracı haline gelmiştir. Buna karşılık her geçen gün; insanların kişilik ve onurunu acımasızca ayaklar altına alan ve kurumların itibarına leke süren bir platforma da dönüşmektedir.

Son dönemlerde örgütlü bulunduğumuz bir işletmeden "emekli olmuş bazı kişilerin”, Sendikamıza ve bizlere karşı sosyal medya üzerinden sürdürdükleri acımasız ve haksız ithamlarını büyük üzüntü içerisinde izlemekteyim.

"Çamur at izi kalsın” anlayışı ile seviye düzeyi düşük ve etik olmayan bu olumsuz davranışlar; aynı zamanda emeğe ve sendikalı topluma yapılmış bir saldırı anlamına gelmektedir.

Değerli Basisenliler,

Yapılan bu eylemler, artık samimi ve iyi niyetli hak arama anlayışının dışına çıkarak, öç alma, nefret ve hakaret söylemlerine dönüşmüştür.

BASİSEN olarak, demokrasi içinde ifade özgürlüğünün geliştirilmesini ne kadar çok savunuyorsak, bu özgürlüğün kişilere, kurumlara, emeğe ve sendikal örgütlülüğe karşı saldırıya dönüşerek hak ihlallerine yol açmasına da o kadar karşıyız.

Kurumlara, emeğe ve sendikalı topluma saygı göstermeyen bu kişiler; gerçeklerden, objektiflikten ve sağduyudan uzaklaşarak, toplumu sistemli bir şekilde ayrıştırma çabası içindedirler.

Artık tüm toplum kesimlerinin bugününü ve yarınlarını tehlikeye atmadan, ortak sorumluluk ve saygı çerçevesi içinde hareket etmeleri vicdani ve toplumsal bir zorunluluktur.

Evet, sosyal medya etkili bir güçtür ama önemli olan onu kullanırken kimin çıkarına hizmet edildiğidir. Bazen "ben bunu bir grubun çıkarı, bir ideal için yaptım” zannedersin ama farkına varmadan başkalarının ekmeğine yağ sürersin. Güç sende zannedersin ama başkalarının kuklası olursun… Bazı kurumların üzerine sıkı bir şekilde gelindiği bir dönemde, içeriden bu saygısız ve sağduyusuz saldırı kimin işine geliyor acaba?

Sonuçta sosyal medya üzerinden örgütlenmek özgürlüklerin ve demokrasinin genişlemesi için önemli bir araçtır ama ne yazık ki, her zaman sonuç böyle olmuyor. Eğer böyle olsa idi sosyal medya üzerinden örgütlenerek "Arap Baharı”na damgasını vuran hareket, Arap ülkelerine demokrasi getirirdi. Bunu yapan arkadaşlar kurumlara ve sistemlere verdikleri bu tür zararlarla aslında kime hizmet etmiş olduklarını elbet bir gün anlayacaklardır.

Sevgili Basisenliler,

Siz siz olun bu tür yıkıcı söylemlere ve geleceğimiz olan kurumlara zarar verecek bu tür hareketlere prim vermeyin, Bankanıza ve Sendikanıza sonuna kadar sahip çıkın.

Önemli olan kişilerin ihtirasları değil, örgütlülüktür, kurumların geleceğidir…

Bu duygu ve düşüncelerle, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ile 52. Kuruluş Yıldönümümüzü kutlamanın haklı gurur ve sevincini sizlerle paylaşır, ülkemize ve dünyamıza barış, huzur ve mutluluk dolu günler diler, hepinize sevgilerimi sunarım.Dünya’da ve Türkiye’de olaylar mı gündemi belirliyor, yoksa kişiler ve kurumlar mı gündem oluşturuyor birbirine karışmış durumda… Her ikisi de doğru olsa bile; gerçek şu ki, daha çok kişiler, kurumlar ve hatta devletler kendi çıkarları doğrultusunda suni gündemler oluşturup, kamuoyunun dikkat ve ilgisini çekerek bundan ekonomik ve politik rant elde etme yarışına girmişlerdir. O nedenle gerçek gündem üzerinden yola çıkarak görüş ortaya koymak giderek zorlaşıyor. Dolayısıyla gündem çok hızlı değişse de, temelde sorunlar aynı kalıyor.

 

Şöyle dünyamıza bir kuşbakışı göz atalım: Siyasetin kalbi malum Suriye merkezde olmakla birlikte Ortadoğu da atıyor. Tabii ki, ABD-AB eksenli Batı dünyası ile Rusya’dan Çine uzanan Doğu arasındaki her türlü çekişme de uluslararası siyasetin rotasını belirliyor. Dolayısıyla, dünyanın gündemini oluşturan temel siyasi sorunlar da buradan ortaya çıkıyor: Terör belası, mülteci sorunu, enerji krizi…

Ayrıca, Dünyadaki ekonomik gelişmeler, finansal sistemin sorunları nelerdir? Küresel kriz son bulacak mı? Petrol ve altın fiyatları, döviz kuru nereye gidiyor? Başta işsizlik, yoksulluk ve gelir adaletsizliği olmak üzere sosyal sorunlar nasıl çözülecek? Dünya gündeminin bir başka meselesi de bunlar…

Sevgili Basisenliler,

Ülkemize geldiğimizde ise siyaset gündemin tek belirleyicisi… Türkiye belki de Cumhuriyet tarihimizin en yoğun siyasi gündemine sahne olan bir dönemden geçiyor. Yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi, iki kez yapılan genel seçimler ve yansımaları, 62. ve 63. Hükümet ve uygulamaları, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Parti Başkanlığı’ndan istifasıyla yeni AKP Genel Başkanının kuracağı 64. Hükümet, "yüksek profili-düşük profilli başbakan”, "partili cumhurbaşkanlığı-başkanlık sistemi” tartışmaları, muhalefet partilerinin olağan ve olağanüstü kurultayları, genel başkanlık krizleri gibi bitip tükenmeyen siyasi gelişmeler…

Ekonomik ve sosyal gelişmeler ise siyasetin gölgesinde kalmış durumda. Türkiye’de çalışma yaşamının sorunları için çözüm önerileri? İşsizlik sorunu ne durumda? Çalışma mevzuatı alanındaki gelişmeler nelerdir? Örneğin Mayıs başında TBMM Genel Kurulunda kabul edilen "Özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulması ve uzaktan çalışma gibi esnek çalışma modelini öngören İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, kanuni bir zemin olmadan faaliyetlerini sürdüren bu tür şirketleri denetim altına alarak istihdam piyasalarını olumlu yönde etkileyecek mi? Yoksa "taşeron uygulaması”nda olduğu gibi var olan sorunları daha da derinleştirecek?

"6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu”nda belirtilen, şimdi de Meclis gündeminde olan "İş Mahkemeleri Kanun Tasarısı Taslağı" ile getirilmek istenen "zorunlu arabuluculuk” sistemi özellikle işçi alacakları konusunda mahkemelerde birikmiş onbinlerce dosyanın sonuçlanması yönünde bir çözüm olabilecek mi? Daha önce 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile uygulanan ve başarılı olmayan "arabuluculuk sistemi” bu sefer iş mahkemeleri alanında yargının yerine ikame edilmek isteniyor. İşçi ve işveren kesimini arasında karşılıklı güven sorununun olduğu ülkemizde "zorunlu arabuluculuk” bir çözüm olabilir mi? Tasarı ile getirilmek istenen ve işçinin ücret, tazminat gibi alacaklarına ilişkin "2 yıl” olarak öngörülen "zamanaşımı süresi” ile İş Kanunumuzda yine işçi aleyhine, işveren lehine bir değişiklik mi yapılmak isteniyor? Sendikal hareketin başta örgütleneme üzerindeki engeller olmak üzere çözüm bekleyen sorunlarına çare bulunmadan, teşmil mekanizması etkin bir şekilde işletilerek toplu pazarlık sistemi güçlendirilmeden, sadece bireysel akit sistemi üzerindeki düzenlemeler sistemdeki tıkanıkları önleyebilir mi? Tartışılması gereken bütün bu konular siyasetin toz ve dumanı arasında kaybolup gitmiş durumda…

Sevgili Basisenliler,

Türkiye’nin temel sorunları yerinde duruyor iken siyaset bu kadar her şeyin önüne geçmemeli… Ama maalesef böyle bir dönemden geçiyoruz. Burada başta sendikalar olmak üzere sivil toplum kuruluşları sorunları siyasetin gündemine taşıyarak çözüm üretilmesi için baskı grubu olma işlevini yerine getirmelidir.

BASİSEN olarak bizler bu konuda üzerimize düşen görevleri yerine getirme çabası içerisinde olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Gerek ulusal üst örgütümüz TÜRK-İŞ ve gerekse uluslararası kardeş örgütlerle bu konuda birlikte hareket etmenin çabası içerisindeyiz.

Sevgili Basisenliler,

BASİSEN, 52 yıl önce üyesinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek, örgütlülüğü işkolumuzda genişletmek için yola çıkmıştı. Bu amaç hiçbir zaman değişmedi ve yolundan sapmadan bugünlere geldik. Örgütlenme çalışmalarımız, toplu iş sözleşmelerimiz, eğitimlerimiz ve diğer faaliyetlerimizin temel amacı hep üyelerimiz olmuştur; üyelerimizden aldığımız gücümüzü onların hak ve çıkarları için, hatta tüm banka, finans ve sigorta emekçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için kullanmaya çalışıyoruz.

Bugün Sendika olarak enerjimizi üyelerimiz adına en iyi toplu iş sözleşmesini yapmak üzere yoğunlaştırmış bulunuyoruz. Amacımız geçmiş yıllarda olduğu gibi bu dönemde de üyelerimiz için en iyisini yapmaktır. Bu noktada şunu belirtmek istiyorum, bizim sendikal politikalarımızda popülizme yer yoktur. Yani popülizm yaparak, üyelerimizi ve kamuoyunu aldatarak işi "imkânsızı isteme” şovuna dönüştürme gibi bir sendikacılık anlayışımız yoktur. Toplu pazarlık sürecinde işletmenin koşullarını bildiğimiz için işverenin limitini kestirme olanağına sahibiz. Amacımız bu limiti olabildiğince zorlayıp çıkabileceğimiz kadar üzerine çıkmaktır. Tabii ki, bunu yaparken de ücret artışını istihdam kaybı pahasına yapmaktan itinayla kaçınırız. Bu iş yılların tecrübesini gerektirir çok şükür ki böyle bir tecrübe bizde var. Ve bütün kalbi duygularımla belirtmek istiyorum ki, ne yapıyorsak bu hep siz üyelerimizin mutluluğu içindir. Ve kişisel olarak şahsım sizin onaylamayacağınıza inandığımız hiçbir şeyin altına asla ve asla imzamı atmam.

Sevgili Basisenliler,

Sözlerimi yine suni gündem oluşturma konusunda sosyal medyanın gücü ve etkisi üzerinden bitirmek istiyorum.

Hepinizin bildiği gibi günümüzde sosyal medya en önemli iletişim ve etkileşim aracı haline gelmiştir. Buna karşılık her geçen gün; insanların kişilik ve onurunu acımasızca ayaklar altına alan ve kurumların itibarına leke süren bir platforma da dönüşmektedir.

Son dönemlerde örgütlü bulunduğumuz bir işletmeden "emekli olmuş bazı kişilerin”, Sendikamıza ve bizlere karşı sosyal medya üzerinden sürdürdükleri acımasız ve haksız ithamlarını büyük üzüntü içerisinde izlemekteyim.

"Çamur at izi kalsın” anlayışı ile seviye düzeyi düşük ve etik olmayan bu olumsuz davranışlar; aynı zamanda emeğe ve sendikalı topluma yapılmış bir saldırı anlamına gelmektedir.

Değerli Basisenliler,

Yapılan bu eylemler, artık samimi ve iyi niyetli hak arama anlayışının dışına çıkarak, öç alma, nefret ve hakaret söylemlerine dönüşmüştür.

BASİSEN olarak, demokrasi içinde ifade özgürlüğünün geliştirilmesini ne kadar çok savunuyorsak, bu özgürlüğün kişilere, kurumlara, emeğe ve sendikal örgütlülüğe karşı saldırıya dönüşerek hak ihlallerine yol açmasına da o kadar karşıyız.

Kurumlara, emeğe ve sendikalı topluma saygı göstermeyen bu kişiler; gerçeklerden, objektiflikten ve sağduyudan uzaklaşarak, toplumu sistemli bir şekilde ayrıştırma çabası içindedirler.

Artık tüm toplum kesimlerinin bugününü ve yarınlarını tehlikeye atmadan, ortak sorumluluk ve saygı çerçevesi içinde hareket etmeleri vicdani ve toplumsal bir zorunluluktur.

Evet, sosyal medya etkili bir güçtür ama önemli olan onu kullanırken kimin çıkarına hizmet edildiğidir. Bazen "ben bunu bir grubun çıkarı, bir ideal için yaptım” zannedersin ama farkına varmadan başkalarının ekmeğine yağ sürersin. Güç sende zannedersin ama başkalarının kuklası olursun… Bazı kurumların üzerine sıkı bir şekilde gelindiği bir dönemde, içeriden bu saygısız ve sağduyusuz saldırı kimin işine geliyor acaba?

Sonuçta sosyal medya üzerinden örgütlenmek özgürlüklerin ve demokrasinin genişlemesi için önemli bir araçtır ama ne yazık ki, her zaman sonuç böyle olmuyor. Eğer böyle olsa idi sosyal medya üzerinden örgütlenerek "Arap Baharı”na damgasını vuran hareket, Arap ülkelerine demokrasi getirirdi. Bunu yapan arkadaşlar elbet bir gün kurumlara verdikleri zararla kime hizmet ettiklerini anlayacaklardır.

Sevgili Basisenliler,

Siz siz olun bu tür yıkıcı söylemlere ve geleceğimiz olan kurumlara zarar verecek bu hareketlere prim vermeyin, Bankanıza ve Sendikanıza sonuna kadar sahip çıkın.

Önemli olan kişilerin ihtirasları değil, örgütlülüktür, kurumların geleceği ve bekasıdır…

Bu duygu ve düşüncelerle, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ile 52. Kuruluş Yıldönümümüzü kutlamanın haklı gurur ve sevincini sizlerle paylaşır, ülkemize ve dünyamıza barış, huzur ve mutluluk dolu günler diler, hepinize sevgilerimi sunarım.

 

Başkanın daha önceki yıllara ait mesajları: